Tüketicilerin Haksız Rekabet Hükümlerine Göre Korunması                   

Dr. Öğr. Üyesi Ufuk Tekin*

Giriş

“Tüketicilerin Haksız Rekabet Hükümlerine Göre Korunması” isimli monografik çalışma Mart 2022’de On İki Levha Yayıncılık tarafından yayımlanmıştır. Türk hukukunda tüketicilerin korunması denildiğinde akla ilk gelen, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK) hükümleriyle sağlanan hukuki korumadır. Bununla birlikte söz konusu çalışmada tüketicilerin ayrıca Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) haksız rekabete ilişkin 54 ila 63. maddeleriyle de korunup korunamayacağı sorusuna bir cevap aranmaktadır. Bu sorunun ortaya çıkışı aynı zamanda haksız rekabete ilişkin TTK hükümlerinin de büyük ölçüde kaynağını oluşturan 1986 tarihli İsviçre Haksız Rekabetin Önlenmesi Federal Kanunu (İsvHRK) hükümlerinin rakiplerin, diğer piyasa katılımcılarının ve toplumun menfaatlerinin yanı sıra tüketicilerin menfaatlerini de korumayı amaçladığına ilişkin İsviçre öğretisi ile yargı kararlarındaki hakim görüşe dayanmaktadır. Gerçekten, İsviçre hukukunda TKHK gibi doğrudan tüketicileri korumayı amaçlayan bağımsız bir yasal düzenleme bulunmadığından İsvHRK hükümlerinin tüketicileri korumayı amaçlayan temel düzenlemeleri içerdiği kabul edilmektedir. Hal böyle olmakla birlikte, Türk hukukunda tüketicilere haksız rekabete ilişkin hükümlerle sağlanan hukuki koruma ihmal edilmiş, konu daha çok TKHK bağlamında ele alınmıştır. Bu sebeple çalışma, tüketici hukuku bakış açısıyla hareket edilmek ve TKHK hükümleri esas alınmak yerine TTK hükümleri esas alınarak ticaret hukuku bakımından bir bakış açısı oluşturmayı amaçlamıştır.

Bu doğrultuda öncelikle genel olarak haksız rekabete ilişkin hükümlerle menfaati korunanlar ve haksız rekabet hukukunda menfaati korunan tüketici ele alınmıştır. Daha sonra TTK m. 54 vd. hükümlerinden doğrudan tüketiciyi korumayı amaçlayanlar üzerinde durulmuş ve nihayet haksız rekabete ilişkin hükümlerle tüketiciye sağlanan hukuki korumanın kapsamı belirlenmeye çalışılmıştır. Ayrıca belirtmek isteriz ki, çalışmada genel olarak haksız rekabete ilişkin amaç hükmü (TTK m. 54) ile özel olarak tüketiciyi koruyan haksız rekabet hallerinin (TTK m. 55) yorumlanmasında İsviçre ve Alman hukuk öğretisindeki açıklamaların yanı sıra yargı kararlarından da yararlanılmıştır. Bunun dışında yeri geldiğince başta 2005/29 sayılı Haksız Ticari Uygulamalar Direktifi olmak üzere konuya ilişkin Avrupa Birliği (AB) müktesebatı ile Avrupa Birliği Adalet Divanı kararları da göz önünde bulundurulmuştur.

Haksız Rekabet Hukukunda Menfaati Korunan Tüketici

Haksız rekabet, TTK’nın “Ticari İşletme” başlıklı Birinci Kitap’ının 4. Kısım’ının, 54 ila 63. maddelerinde düzenlenmiş olup, bu hükümlerin mehazı büyük ölçüde İsvHRK’dır. TTK m. 54/1’e (İsvHRK m. 1) göre, “[h]aksız rekabete ilişkin bu Kısım hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır.” Hükümde yer alan “bütün katılanlar” ifadesinden de anlaşılacağı üzere haksız rekabete ilişkin hükümlerle menfaati korunanlar sadece rakipler değildir. Gerçekten, rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamaların haksız ve hukuka aykırı olduğuna ilişkin TTK m. 54/2 (İsvHRK m. 2) göz önünde bulundurulduğunda bu hükümlerin sadece rakipleri değil, aynı zamanda tedarik edenleri ve müşterileri de koruduğu anlaşılmaktadır. Haksız rekabete ilişkin hükümlerle menfaati korunan kişiler arasında yer alan müşteriler, tüketicileri de kapsayan daha geniş bir kitleyi oluşturmaktadırlar. Şöyle ki, TKHK m. 3/1-(k)’ya göre tüketici, “[t]icari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi […] ifade eder.

Bu açıdan bakıldığında, ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiler tüketici olarak nitelendirilememelerine rağmen müşteri sıfatını haiz olabilirler. O halde haksız rekabete ilişkin hükümlerle menfaatleri korunanlar arasında tüketicilerin de yer aldığı konusunda tereddüt bulunmamalıdır. Tüm bunlardan hareketle öğretide, rakiplerin, tüketiciler ile diğer piyasa katılımcılarının ve toplumun (kamunun) haksız rekabete ilişkin hükümlerle menfaati korunan üçlüyü (Schutzzwecktrias) oluşturduğu konusunda fikir birliği mevcuttur. İşte çalışmanın birinci bölümü genel olarak haksız rekabete ilişkin hükümlerle menfaati korunan bu üçlü ile özellikle tüketici terimi ve haksız rekabet hukukunda menfaati korunan tüketici konularına ayrılmaktadır. Haksız rekabete ilişkin hükümlerle menfaati korunan tüketiciler, kural olarak ortalama tüketicilerdir. Ortalama tüketiciyle kastedilen, makul derecede iyi bilgilendirilmiş, makul derecede gözlemci ve ihtiyatlı tüketicidir. Ortalama tüketici, adından da anlaşılacağı üzere ortalama bir eşiği esas alır ve bu eşiğin altında kalan, diğer bir ifadeyle daha az bilgi sahibi, daha az gözlemleyen ve daha az tedbirli tüketicileri korumaz. Her ne kadar haksız rekabete ilişkin hükümler kural olarak ortalama tüketicilerin menfaatlerini korumayı amaçlasa da hedef tüketici ölçütünün de zaman zaman göz önünde bulundurulabileceği -ve hatta hakkaniyet gereği bulundurulması gerektiği- kanaatindeyiz. Yine benzer şekilde hakkaniyet gereği menfaati korunması gerekenler arasında korunmaya muhtaç (savunmasız) tüketiciler de yer almalıdır.

Tüketicileri Korumayı Amaçlayan Haksız Rekabet Halleri

Tüketicilerin menfaatini korumayı amaçlayan haksız rekabet hükümleri TTK m. 54 (İsvHRK m. 1 ve 2) ile sınırlı olmayıp, TTK m. 55’te (İsvHRK m. 3, 8) de tüketicilerin menfaatlerini korumaya yönelik bazı haksız rekabet hallerine yer verilmiştir. Çalışmada, örnek niteliğindeki haksız rekabet hallerinden (TTK m. 55) “doğrudan” tüketicilerin menfaatlerini korumaya ilişkin olanlar incelenmiştir. Bu hallerin başında tüketicileri tedarik fiyatının altındaki sunumlara karşı koruyan TTK m. 55/1-(a)(6) [İsvHRK m. 3/1-(f)] gelir. Yine ek edimlerle sunumun gerçek değeri hakkında yanıltmaya ilişkin TTK m. 55/1-(a)(7) [İsvHRK m. 3/1-(g)] de doğrudan tüketicilerin menfaatlerini korumayı amaçlayan haksız rekabet hallerindendir. Benzer şekilde, tüketicileri karar verme özgürlüklerinin saldırgan satış yöntemleriyle sınırlandırılmasına karşı koruyan TTK m. 55/1-(a)(8) [İsvHRK m. 3/1-(h)] ile bazı hususların kendilerinden gizlenmesine karşı koruyan TTK m. 55/1-(a)(9)’u [İsvHRK m. 3/1- (i)] da tüketicilerin menfaatlerini korumayı amaçlayan haksız rekabet hallerine örnek olarak göstermek mümkündür. Bu sayılanlara ek olarak, aynı zamanda bazı sözleşmelere ilişkin kamuya yapılan ilanlarda belirli hususlara yer verilmemesinin [TTK m. 55/1-(a)(10) ve (11), İsvHRK m. 3/1-(k) ve (l)], bu sözleşmelerde eksik veya yanlış sözleşme formülleri kullanılmasının [TTK m. 55/1-(a)(12), İsvHRK m. 3/1-(m)] ve dürüstlük kuralına aykırı genel işlem koşullarına yer verilmesinin [TTK m. 55/1-(f), İsvHRK m. 8] haksız rekabet teşkil edeceği belirtilmek suretiyle de tüketicileri korumak amaçlanmıştır. Doğrudan tüketicilerin menfaatini korumayı amaçlayan bu haksız rekabet halleri, her bir örnek için uygulanma koşulları ayrı ayrı belirtilmek suretiyle çalışmanın ikinci bölümünde tüm detaylarıyla ele alınmıştır.

Haksız Rekabet Hükümleriyle Tüketiciye Sağlanan Hukuki Koruma ve Bu Korumaya İhtiyaç Bulunup Bulunmadığı Hakkında

Her ne kadar haksız rekabete ilişkin hükümlerle tüketicilerin menfaatlerini korumak amaçlanmış olsa da Türk hukukunda tüketicileri koruyan hükümler TTK’nın haksız rekabete ilişkin hükümlerinden ibaret değildir. Gerçekten daha önce de ifade edildiği üzere, İsviçre hukukundan farklı olarak Türk hukukunda tüketiciler aynı zamanda TKHK hükümleri ile de ayrıca korunmaktadırlar. Tüketicilere TKHK ile sağlanan bu korumanın, onların haksız rekabete ilişkin hükümlere daha az ilgi duymalarına yol açan sebeplerden biri olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Nitekim uygulamada tüketiciler sıklıkla TKHK ve ikincil mevzuata ilişkin hükümlere göre talepte bulunmuş, tüketicinin korunmasına ilişkin haksız rekabet hükümleri ihmal edilmiştir.

Haksız rekabete ilişkin hükümlerin tüketiciler tarafından ihmal edilmesinin altında çeşitli nedenler yatmaktadır. Bu nedenlerden ilki, TKHK ve ikincil mevzuatta TTK’ya kıyasla daha kapsamlı hükümler öngörülmüş olmasıdır. İsviçre hukukunda ayrı bir tüketici koruma mevzuatı bulunmamasına rağmen uygulama alanı son derece sınırlı olan bu hükümlerin ayrı ve son derece kapsamlı tüketici koruma mevzuatı bulunan ülkemizde tercih edilmemiş olması şaşırtıcı değildir. Kaldı ki TKHK hükümleri bir kenara bırakıldığında bile tüketici tamamen korumasız bırakılmamış, TBK’nın çeşitli hükümlerinde diğer menfaat sahiplerinin yanında tüketiciyi de korumaya elverişli hükümler öngörülmüştür. Örneğin genel işlem koşulları hem TBK m. 20 ila 25’te hem haksız şartlar kapsamında TKHK’da hem de TTK m. 55/1-(f)’de düzenlenmiştir.

Tüketiciler tarafından haksız rekabete ilişkin hükümlerin tercih edilmeme nedenlerinden bir diğeri de haksız rekabete ilişkin hükümlerin uygulanma koşullarının hükümlerin uygulanma kabiliyetini ortadan kaldırabilecek ölçüde katı olmasıdır. Özellikle haksız rekabetin özel görünüm biçimlerine ilişkin TTK m. 55’te yer alan hallerin uygulanma koşullarının tamamının bir arada bulunma ihtimali son derece düşük olduğundan bu hükümlere dayanılarak haksız rekabetin söz konusu olduğunu iddia etmek neredeyse imkansızdır. Ancak hemen belirtelim ki tüketicilerin TTK m. 54/2’ye dayanarak da haksız rekabet iddiasında bulunabilecek olmaları karşısında, bu hükümlerin tercih edilmemesini hükümlerde aranan uygulanma koşullarının katılığına bağlamak diğer tercih edilmeme nedenlerinden belki de en hafif olanıdır. Tüketicilerin haksız rekabete ilişkin hükümlere göre talepte bulunmamalarının belki de en önemli nedeni, görevli mahkeme, harç giderleri ve ispat yükümlülüğü gibi hususlarda TKHK’nın TTK’ya kıyasla daha avantajlı hükümler öngörmesinde aranmalıdır. Özellikle tüketici uyuşmazlıklarında tüketici hakem heyetine başvurunun, tüketicilerin tüketici mahkemelerinde açacakları davaların harçtan muaf olmasının ve ispat yükünün karşı tarafta olmasının tüketiciler açısından daha avantajlı olduğu açıktır.

Tüm bu nedenler birlikte değerlendirildiğinde tüketicilerin tercih sebeplerinde haklılık payı bulunduğunu söylemek mümkündür. Bununla birlikte haksız rekabete ilişkin hükümlerde tüketicilere sağlanan bu korumanın tamamen gereksiz olmadığı kanaatindeyiz. Bir kere her şeyden önce tüketicinin korunmasına ilişkin hükümlerin aynı zamanda dürüst ve bozulmamış rekabeti sağlama amacı bulunmamaktadır. Daha önce de ifade edildiği üzere rekabetin dürüst ve bozulmamış olması en az rakipler kadar tüketicinin de menfaatinedir. Tüketicinin bu menfaatini koruyacak olan da haksız rekabete ilişkin hükümlerdir. Bu durum özellikle satış yöntemleri yerine reklam yöntemleri suretiyle haksız rekabete yol açan haller bakımından son derece önem taşır. Şöyle ki reklam yöntemleri satış yöntemlerinden farklı olarak belirli bir tüketiciye yönelmez, tüketicilerin genelini hedef alır. Belirli bir tüketici hedef alınmadığından bir reklam yöntemine karşı tüketicinin TKHK’ya dayanarak talepte bulunabilmesi mümkün değildir. Bu duruma örnek olarak bazı hususların tüketicilerden gizlenmesinin haksız rekabet olarak nitelendirilmesine ilişkin TTK m. 55/1-(a)(9) hükmünü göstermek de mümkündür. Çevre veya toplum açısından tehlikeli bir ürünün reklamlarını yahut o ürünü bir mağazada gören tüketicinin ortada henüz bir tüketici işlemi yahut tüketiciye yönelik uygulama söz konusu olmadıkça TKHK hükümlerine göre talepte bulunabilmesi mümkün değildir. Ancak bu tüketicinin söz konusu ürünün tehlikelerinin tüketicilerden gizlendiği iddiasıyla TTK m. 55/1-(a)(9) sebebiyle haksız rekabetin söz konusu olduğunu ileri sürmesi ve TTK m. 56’ya göre haksız rekabete son verilmesini isteme hakkı bulunmaktadır. Gerçekten Alman hukukunda 28 Mayıs 2022’de yürürlüğe girecek olan ve tüketiciye, bir tüketici örgütü aracılığıyla değil doğrudan bireysel talepte bulunma hakkı veren yeni düzenlemelerin öngörülmesindeki en önemli sebeplerden birinin Volkswagen marka otomobillerin yol açtığı dizel skandalı ve bundan kaynaklanan çevre sorunları olduğu düşünüldüğünde tüketicilerin haksız rekabet hükümlerine göre korunmasının önemi daha da artmaktadır. İşte özellikle doğrudan tüketicileri hedef almayan, tüketici işlemi ve tüketiciye yönelik bir uygulama niteliği de taşımayan ticari uygulamalara karşı da bir koruma sağlaması sebebiyle haksız rekabete ilişkin hükümlerin bir anlamının bulunduğu kabul edilmelidir. Bununla birlikte özellikle tüketiciyi korumaya ilişkin hükümlerin uygulanma koşullarının katılığı bu hükümlerin ölü doğmasına ve neredeyse hiç uygulanamamalarına yol açtığından hükümlerde değişikliğe gidilmesinde fayda olduğu, İsviçre hukukundaki gibi örnek niteliğinde haksız rekabet hallerine yer vermektense 2005/29 sayılı Direktif ve AlmHRK hükümlerinde olduğu gibi haksız ticari uygulamalara ilişkin genel çerçeve çizildikten sonra (Direktif m. 5 vd., AlmHRK § 3 vd.) önem taşıyan hallere her halükarda haksız sayılan ticari uygulamalar listesinde (Schwarze Liste) yer verilmesinin daha işlevsel ve isabetli olacağı kanaatindeyiz.

Anahtar kelimeler: Haksız Rekabet Hukuku, Tüketicinin Korunması Hukuku, Haksız Ticari Uygulamalar

* Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Ticaret Hukuku Anabilim Dalı.