Çok Uluslu Şirketlerde İnsan Hakları İhlallerine İlişkin Haksız Fiil Sorumluluğu

Dr. Pınar Kara*

Giriş

Tort Liability in Corporate Groups” başlıklı tez, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Doktora Programı’nda Prof. Dr. iur. Dr. h.c. Yeşim M. Atamer’in danışmanlığında oy birliğiyle kabul edilmiş olup, Springer tarafından Ius Gentium serisinin bir parçası olarak “Tort Liability in Multinational Corporate Groups: A Comparative Analysis with Particular Focus on Turkey” başlığı altında kitaplaştırılmıştır. Kitap, doktora tezinin kabul tarihi sonrasında meydana gelen güncel gelişmeler ile hukuki düzenlemeleri de kapsamaktadır.

Kitapta ele alınan konu, hâkim şirket ile bağlı şirketleri farklı ülkelerde bulunan çok uluslu şirketler topluluğunda, bağlı şirket faaliyetleri neticesinde ortaya çıkan insan hakları riskleri ve ihlallerine ilişkin olarak hâkim şirketin özen borcu temelinde haksız fiil sorumluluğudur. Kitap, bu kapsamda Türk hukukunu esas alarak yazılmış olan ilk eserdir.

Kitabın ilk bölümünde, çok uluslu şirketlerin uluslararası hukuktaki yeri, şirketler hukuku teorisindeki tüzel kişiliğin ayrılığı ve sınırlı sorumluluk prensipleri karşısında çok uluslu şirketlerin haksız fiil sorumluluğu tartışılmıştır. Bu bölümde, devletlerin insan haklarını koruma ödevinin yanında, şirketlerin insan haklarına saygı gösterme sorumluluğunu da kapsayan bir yumuşak hukuk düzenlemesi olan Birleşmiş Milletler İş Dünyası ve İnsan Hakları Rehber İlkeleri ile diğer bağlayıcı olmayan hukuki düzenlemeler çerçevesinde değerlendirme yapılmıştır.

Haksız fiil sorumluluğu analizini içeren ikinci bölümde, çok uluslu şirketlerin üçüncü ülkelerde bulunan bağlı şirketlerinin faaliyetleri neticesinde doğan insan hakları riskleri ve ihlallerine ilişkin sorumlu tutulabileceği temeller ele alınmıştır. Bu bağlamda Türk hukukunda düzenlenen kusur sorumluluğu ile bazı kusursuz sorumluluk düzenlemeleri değerlendirilerek, İngiltere ve Hollanda’da bu konuda verilmiş mahkeme kararları ışığında hâkim şirketin özen borcu üzerinde durulmuştur. Bu bölümde ayrıca yakın tarihte Avrupa Birliği (AB) müktesebatı ile bazı AB Üye Devletleri’nin iç hukuklarında yer verilen insan hakları durum tespiti (human rights due diligence) düzenlemeleri de değerlendirilmiştir.

Kitabın milletlerarası özel hukuka ilişkin üçüncü ve son bölümünde ise, hâkim şirketin belirtilen temeldeki haksız fiil sorumluluğuna dair açılacak davalarda yetkili mahkeme ve uygulanacak hukuk değerlendirmesi Türk hukuku ile ilgili uluslararası ve bölgesel antlaşmalar temelinde yapılmıştır.

Bu blog yazısında kitapta ayrıntılı olarak ele alınan belirtilen hususlara özet halinde yer verilmiştir.

Çok Uluslu Şirketler ve İnsan Hakları

Çok uluslu şirketler topluluğu yapılarında, hâkim şirket ile bağlı şirketlerin kayıtlı bulunduğu ülkeler farklıdır. Günümüzde özellikle hâkim şirketin gelişmiş bir ülke sınırları içerisinde kurulu olduğu, diğer yandan bağlı şirketlerin gelişmekte olan ya da az gelişmiş ülkelerde bulunduğu yapılara sıklıkla rastlanmaktadır. Faaliyetleri ulus devlet sınırlarının ötesine yayılmış olan bu şirketler topluluğu yapılarının, ulus devlet hukukları altındaki düzenlemelere tabi tutulmaları hususunda çeşitli hukuki engeller bulunmaktadır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, uluslararası insan hakları düzenlemeleri devletleri muhatap alan, şirketlerin ancak devletler üzerinden dolaylı ve ikincil olarak yükümlülükler üstlendiği metinlerdir. Geleneksel insan hakları hukuku temelinde, doğrudan doğruya devletlerin insan haklarına ilişkin düzenlemeleri iç hukuklarında yürürlüğe sokmaları ve insan haklarını korumaları gereksinimi yatmaktadır. Özel hukuk tüzel kişisi olan şirketlerin bu bağlamda doğrudan bir sorumluluğu ve/veya yükümlülüğü bulunmamaktadır; bunlar ancak kurulu bulundukları ülke hukukunda düzenlenen şekilde insan haklarına saygı göstermekten sorumlu olabilirler.

Bununla birlikte, çok uluslu şirketlerin yapısına mahsus bazı hususlar, şirketlerin insan haklarına saygı gösterme sorumluluğuna yönelik düzenlemeleri yetersiz kılmaktadır. Bağlı şirketlerin faaliyet gösterdiği gelişmekte olan ya da az gelişmiş ülkelerde, sıklıkla baskın olan yabancı yatırım ihtiyacına binaen şirketlerin sorumluluklarına ilişkin gelişmiş ülkelere kıyasen daha hafif hukuki düzenlemelerin olduğu, insan haklarına ve çevreye dair standartların da bu şekilde düşük olduğu gözlemlenmektedir. Bu durum da bağlı şirket faaliyetleri neticesinde meydana gelen çevresel zararlara dayalı ihlaller (ör. sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı, mülkiyet hakkı, geçim kaynakları), ayrımcılık (ör. cinsiyet ya da etnik köken temelinde) ve çalışan hakkı ihlalleri (ör. çocuk işçiliği, iş sağlığı ve güvenliğinin ihlali, zorla çalıştırma, sendikal özgürlüklerin ihlali) gibi hususlarda zarar gören hak mağdurlarının etkin bir hukuki çözüme kavuşmasını engellemektedir.

Belirtilen bu engeller çerçevesinde, küresel düzeyde faaliyet gösteren çok uluslu şirketlerde hâkim şirketin de bağlı şirketlerinin faaliyetleri neticesinde oluşan insan hakları riskleri ve ihlallerine ilişkin sorumlu tutulması gündeme gelmektedir. Buna göre, hâkim şirketin bağlı şirket faaliyetlerine ilişkin hak mağduru üçüncü kişilere karşı bir özen borcunun bulunduğu ileri sürülebilecektir. Ancak bu şekilde bir sorumluluğun şirketler hukukunun temelini oluşturan tüzel kişiliğin ayrılığı ve sınırlı sorumluluk prensiplerine aykırı düştüğü iddia edilebilir. Bu düşünceyle, şirketler hukuku teorisinde şirketin menfaatine özdeşleştirilen hissedar değeri (shareholders value) anlayışının yerine çoklu paydaş yaklaşımının (multistakeholder approach) benimsenmesi gerekmektedir. Böylelikle, şirketin yalnızca kâr elde etmeye yönelik olarak yorumlanan amacının, şirket faaliyetlerinden etkilenen tüm paydaşları dikkate almak suretiyle güncellenmesi ile şirket faaliyetlerinin sürdürülebilirlik ve hesap verilebilirliğe uygun şekilde yürütülmesinin özellikle uzun vadede şirketin menfaatine olacağının kabul edilmesi önemlidir. Buradaki ‘paydaş’ kavramı sadece şirketin kendi çalışanlarını değil, aynı zamanda küresel tedarik zinciri içinde yer alan işletmelerin çalışanları ile faaliyetlerinin yayıldığı coğrafyalardaki yerel halkı ve hatta çevreyi de kapsayacak şekilde geniş yorumlanmalıdır.

Hâkim Şirketin Özen Borcu

Yukarıda açıklanan nedenlerle, çok uluslu şirketler topluluğunda hâkim şirketin bağlı şirket faaliyetlerinden doğan insan hakları ihlallerinde üçüncü kişi mağdurlara karşı sorumluluğu ancak haksız fiil temelinde söz konusu olabilir. Bu bağlamda, Türk hukukundaki haksız fiil genel hükümleri, İngiliz hukukundaki özen borcu konusundaki mahkeme kararları da dikkate alınmak suretiyle, mukayeseli olarak değerlendirilmiştir. Ancak Türk hukukunda haksız fiilin söz konusu olabilmesi için gereken unsurlardan hukuka aykırılığın tesis edilmesine ilişkin hukukî bir engel mevcuttur. Zira hâkim şirketin üçüncü kişilere karşı belirtilen şekilde bir özen borcunun bulunması ve ihlali halinde sorumluluğunun doğabilmesi için, bu konunun mevzuatta düzenlenmesi ve akabinde hukuka aykırılığın tesis edilmesi gerekmektedir. Halihazırda Türk hukukunda konuya ilişkin bir sorumluluk düzenlenmemiş olduğundan, söz konusu haksız fiil sorumluluğunun da özen borcu temelinde kurulması mümkün görülmemektedir.

Genel hükümler yoluyla haksız fiil sorumluluğunun kurulamadığı yerde, Fransa ve Almanya gibi AB Üye Devletleri’nin iç hukuklarında insan hakları durum tespiti (human rights due diligence) konusunda yapılan bağlayıcı düzenlemeler önem kazanmaktadır. Belirtilen hukuki düzenlemeler ışığında, belirli bir ölçeğin üzerindeki şirketlere; küresel olarak tedarik zincirleri nezdinde insan hakları riskleri yönünden bir değerlendirme yapmaları, bu riskleri önlemek veya azaltmak için harekete geçmeleri, ortaya çıkan zararlar için telafi edici çözümler sunmaları, paydaşlara yönelik şikâyet mekanizması kurmaları ve düzenli aralıklarla raporlama yapmaları yönünde çeşitli sorumluluklar getirilmektedir. Alman Tedarik Zincirlerinde Kurumsal Durum Tespiti Kanunu (Lieferkettensorgfaltspflichtengesetz – LkSG) kapsam dışında bıraktığı özel hukuk (haksız fiil) sorumluluğuna, Fransız Kurumsal Özen Yükümlülüğü Kanunu’nda (Loi relative au devoir de vigilance des sociétés mères et des entreprises donneuses d’ordre) açık atıf yapılmak suretiyle, kanun kapsamındaki şirketlerin yükümlülüklerini yerine getirmedikleri hallerde insan hakları ihlali mağdurlarının genel hükümler yoluyla haksız fiil sorumluluğuna başvurmalarının yolu açılmıştır. Bu şekilde bir düzenlemenin Türk hukukunda da yapılması, kuşkusuz, hukuka aykırılık unsurunun da tesis edilmesi suretiyle, şirketlerin sınır ötesi haksız fiil sorumluluğunun hukuki temelini oluşturacaktır.

Genel hükümlerde düzenlenen haksız fiil sorumluluğunun yanı sıra, şirket faaliyetlerinin neden olabileceği çevresel zararlara ilişkin, Türk Borçlar Kanunu’nun 71. maddesinde düzenlenen tehlike sorumluluğunun Çevre Kanunu’nda düzenlenen çevreyi kirletenin sorumluluğu ile birlikte yorumlanması suretiyle; işleten ve işletme sahibi kavramları hâkim şirket ve bağlı şirket olarak yorumlanarak, hâkim şirketin de kusursuz sorumluluğunun ileri sürülmesi mümkün olabilir. Ancak bu sorumluluk somut olay temelinde değerlendirilmeli ve ucu açık geniş bir yoruma sebebiyet verecek şekilde genişletilmemelidir.

Yargı Yetkisi ve Uygulanacak Hukuk

Bağlı şirketi farklı bir ülkede faaliyet gösteren şirketler topluluğunda, bu faaliyetlere bağlı meydana gelen zararlara ilişkin hâkim şirkete karşı özen borcunun ihlali iddiasıyla açılacak olan davalarda yargı yetkisi ile uygulanacak hukukun ne şekilde belirleneceği de önem arz etmektedir. Zira, yukarıda da bahsedildiği gibi; bu tür davaların kilit noktası, bağlı şirketin kurulu olduğu gelişmekte olan ya da az gelişmiş ülke yerine, hâkim şirketin bulunduğu gelişmiş ülke hukukunu ve yargı yetkisini kabul etmektir. Bu şekilde, insan hakları ihlali mağdurlarının adalete erişimi kolaylaştırılmış olacaktır.

Kitapta yapılan değerlendirmeye göre, Türk hukukunda genel yargı yetkisi kuralı olan davalının yerleşim yerinin söz konusu davalarda, davanın insan hakları ihlali mağdurları lehine sonuç vereceği açıktır; zira bu durumda, davalı hâkim şirketin yerleşim yeri olan gelişmiş ülke mahkemeleri yetkili olacaktır. Haksız fiil davalarında yargı yetkisi kuralına ilişkin olarak ise; davacıya tanınan (i) haksız fiilin işlendiği yer, (ii) zararın meydana geldiği yer ve (iii) mağdurun yerleşim yeri alternatiflerinden; haksız fiilin işlendiği yerin uygulanması, insan hakları ihlali mağdurları yönünden olumlu sonuç verebilir. Ancak bu durumda, ilgili haksız fiilin, hâkim şirketin zarara sebebiyet veren bağlı şirket faaliyetine ilişkin aldığı bir kararı ya da bu yöndeki bir ihmaline dayandığı kanıtlanmalıdır. Buradan da anlaşılabileceği üzere, yargı yetkisi ve uygulanacak hukuk konularında bir sonuca varabilmek için, öncelikle hâkim şirketin özen borcunun ihlaline dayanan haksız fiil sorumluluğunun tesis edilmesi önem taşımaktadır.

Uygulanacak hukuk analizinde ise, Türk hukukunda haksız fiilin veya zarara sebebiyet veren davranışın meydana geldiği yer hukukunun uygulanacağı belirtildiğinden, öncelikle bu yerin neresi olduğu tespit edilmelidir. Burada söz konusu olan hâkim şirketin özen borcunun ihlali olduğundan, haksız fiilin veya zarara sebebiyet veren davranışın hâkim şirketin merkezinin bulunduğu yerde vuku bulduğu ileri sürülebilir. Kısaca bağlı şirket, faaliyetlerine ilişkin insan hakları risklerini bertaraf edebilmek ya da hafifletebilmek amacıyla harekete geçmediği, bu yönde önlem almadığı, telafi sunmadığı gibi gerekçelerle hâkim şirketin özen borcunu ihlal ettiği iddiasıyla; bu ihmalin yapıldığı yer olan şirket merkezinin bulunduğu yer hukuku altında dava açılabilir. Bu şekilde bir yorum, bahsedilen davaların ana amacına da uygun düşer.

Sonuç

Çok uluslu şirketlerde bağlı şirket faaliyetlerinden doğan insan hakları ihlallerine ilişkin hâkim şirketin özen borcu temelli haksız fiil sorumluluğu konusunda kitapta ve özetlenmiş haliyle bu yazıda yer verilen değerlendirmeler, son zamanlarda hukuki düzenlemelere tabi tutulan küresel tedarik zincirlerinde insan hakları durum tespiti ve buna bağlı özen borcu açısından da geçerlidir. Bu bağlamda, Türk hukukunda bu şekilde bir sorumluluğun söz konusu olması için, öncelikle bir insan hakları durum tespiti yükümlülüğü düzenlenmesi ve ihlal durumunda Fransız hukukunda olduğu gibi haksız fiil hükümlerine atıf yapılması gerekmektedir. Aksi takdirde, bir hâkim şirketin bağlı şirketinin faaliyeti nedeniyle zarara uğrayan haksız fiil mağdurlarına karşı sorumluluğu mesnetsiz kalır. Bu yönde yapılacak düzenlemede, yargı yeri ve uygulanacak hukukla ilgili kurallara da yer verilirse, mağdurlar aleyhine işleyebilecek mevcut hükümler geride bırakılmış olur.

Bu kitap, dünyada birçok ülkede yumuşak hukuk kurallarının üzerine bağlayıcı hukuk kurallarının inşa edilmeye başlandığı bir dönemde, Türk hukukunda da ilgili düzenlemelerin yapılmasıyla tüm paydaşlar açısından hukuki güvenlik prensibinin sağlanması yönünde önemli hususları tartışmakta ve öneriler ortaya koymaktadır. Bu konuda yapılacak hukuki düzenlemeler aynı zamanda AB’nin önde gelen bir ticari ortağı konumundaki Türkiye’nin AB ve bazı AB Üye Devletleri nezdindeki hukuki düzenlemeleri benimsemesi ve şirketlerin insan haklarına saygı gösterme sorumluluğunun yerine getirilmesini sağlayarak, uluslararası piyasalarda rekabetçiliğini sürdürmesine hizmet edecektir.

Anahtar kelimeler: Çok uluslu şirketler, Özen borcu, Sınır ötesi haksız fiiller, İnsan hakları durum tespiti, İş dünyası ve insan hakları

* Eş Kurucu, Minerva İş Dünyası ve İnsan Hakları Derneği