Sermaye Piyasası Faaliyetleri Bağlamında Yatırımcının Tüketici Olarak Korunması
Dr. Hatice Ebru Töremiş*
I. İnceleme Konusu ve Sorunun Ortaya Konulması
İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü özel hukuk doktora programı kapsamında hazırlanan “Yatırım Hizmet ve Faaliyetleri Bağlamında Yatırımcının Tüketici Olarak Korunması” başlıklı doktora tezi, yatırım kuruluşları ve kitle fonlamasına ilişkin mevzuat değişiklikleri ile kripto varlıklara ilişkin güncel gelişmeler de işlenerek “Sermaye Piyasası Faaliyetleri Bağlamında Yatırımcının Tüketici Olarak Korunması” başlığıyla kitap olarak yayımlanmıştır.
Sermaye piyasası faaliyetlerinin, özellikle kaldıraçlı alım satım işlemleri başta olmak üzere türev araçların ve kripto varlıkların son dönemdeki görece piyasa hâkimiyeti, yatırımcı mağduriyetlerini artırmış, ticari uyuşmazlıklar ile tüketici uyuşmazlıklarında dava şartı arabuluculuk müessesesinin kabulü ile, sermaye piyasalarında gerçekleştirilen hangi iş ve işlemlerin hangi tür arabuluculuğa tabi olacağının tespiti önem arz eder hale gelmiştir.
Bu çerçevede yatırım kuruluşları ve portföy yönetim şirketleri ile müşterileri arasında akdedilen sözleşmeler kapsamında, yatırımcıların tüketici sayılabilip sayılamayacakları; tüketici sayılmaları halinde, tüketici mevzuatı hükümlerinin sermaye piyasası faaliyetleri bağlamındaki bu sözleşmelere ne kapsamda uygulanabilir olduğu irdelenmiştir.
II. Sermaye Piyasası Mevzuatının Yatırımcının Korunmasında Eksik Kalan Yönleri ve 2008 Finansal Krizinin Finansal Tüketicinin Korunmasına Etkisi
Sermaye piyasalarında yatırım hizmet ve faaliyetlerinden yararlanan yatırımcıların korunması amacıyla getirilen düzenlemelere aykırılıklar bakımından idari yaptırımlar öngörüldüğünden, çoğu zaman bu düzenlemeler yatırımcıların uğradıkları zararların tazmini noktasında faydasız kalmakta, yatırımcı tazmin limitleri de zararın tamamını karşılayamamaktadır.
Nitekim bu düzenlemelerin yatırımcıların korunmasındaki yetersizliği 2008 finansal krizinde de görülmüş, finansal kriz sonrasında gerek ulusal gerek uluslararası düzenlemelerde, “tüketicileri” merkeze alan bir düzenleme yaklaşımı benimsenmiştir. Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri’nde kriz öncesinde “bireysel yatırımcı” kavramına yönelmiş olan düzenlemeler, kriz sonrasında “finansal ürün ve hizmetlerin tüketicisi” kavramını odağına almıştır.
III. Yatırım Hizmet ve Faaliyetlerinden Yararlanan Yatırımcıların Tüketici Sıfatının ve Uygulanacak Hükümlerin Tayini
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un (TKHK) md. 3/1-k hükmünde tüketicinin, “ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi” ifade edeceği hüküm altına alınmıştır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 19’uncu maddesinde düzenlenmiş olan ticari iş karinesinden hareketle, doktrinde bir kısım yazar ve Yargıtay, ticari veya mesleki olmayan amaçla hareket edebilecekleri kanun koyucu tarafından kabul edilmemiş olan ticaret şirketlerinin, hiçbir zaman tüketici sıfatını kazanamayacaklarını savunmaktadır. Oysa 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun (SPKn) 2’nci maddesinin 2’nci fıkrası uyarınca, bu Kanunda ve bu Kanuna dayanılarak yürürlüğe konulan ikincil mevzuatta hüküm bulunmayan hallerde genel hükümler uygulanacağından, yatırım hizmet ve faaliyetleri bakımından, hizmetten ticari veya mesleki olmayan bir amaçla yararlanma kıstası yorumlanırken, genel hükümlerden olan TTK’nın ticari iş karinesinden önce; sermaye piyasası mevzuatında o hizmet için geçerli ikincil düzenlemelerden ve bu kapsamda olmak üzere “müşteri sınıflandırması kuralları”ndan yararlanılması gerekmektedir.
Bu kabulle, çalışmamızda “profesyonel” ve “genel” müşteri sınıflarına dâhil olan hangi yatırımcıların hangi yatırım hizmet ve faaliyetlerinde, hangi gerekçelerle tüketici sayılabilip sayılamayacağı ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Ticaret şirketi de olsa bazı profesyonel müşterilerin tüketici sayılabileceği sonucuna varılırken, gerçek kişi de olsalar “talebe dayalı profesyoneller”den bazılarının ise tüketici sayılmamalarının uygun olacağı; gerçek kişi genel müşterilerin ise, ticari veya mesleki amaçla hareket ettikleri ortaya konulamadığı müddetçe tüketici sayılmaları gerektiği belirlenmiştir.
Bununla birlikte, her bir sermaye piyasası faaliyetine ilişkin özellikli durumlar, o ilişkide tüketici sıfatının kazanılabilip kazanılamayacağı bakımından ayrıca değerlendirilmiştir. Örneğin; aracılık faaliyetlerinin türlerinden portföy aracılığı faaliyetinde, bir hizmet alınması değil; yatırım kuruluşunun portföyünde yer alan sermaye piyasası araçlarını yatırımcıya satması veya portföyüne sermaye piyasası aracı alması söz konusu olduğundan, tümüyle kâr/kazanç beklentisiyle gerçekleştirilen bu alım satım işlemi bakımından yatırımcıların hiçbir zaman tüketici sıfatını kazanamaması gerekir.
Bir yatırım hizmet ve faaliyeti olarak düzenlenmemiş de olsa, paya dayalı kitle fonlaması kapsamında girişim şirketlerinin paylarının alımına aracılık yapılması dolayısıyla, platformlarca yürütülen faaliyetin halka arza aracılık ile alım satım aracılığı benzeri bir faaliyet olduğu söylenebilir. Kitle fonlaması yoluyla para toplayacak olanın bir girişim şirketi olması halinde tıpkı sermaye artırımı yoluyla halka arzda olduğu gibi, girişim şirketi, ister genel ister profesyonel müşteri sınıfındaki şartları sağlasın, kitle fonlaması yoluyla halktan para toplanmasının ticari faaliyet dışında düşünülmesi mümkün olamayacağından, platform ile akdedilen sözleşmenin karşı tarafını teşkil eden girişim şirketinin tüketici sayılabilmesi mümkün görülmemektedir. Yine halka arza benzer şekilde yatırımcılar ile girişim şirketi arasındaki pay satışına ilişkin sözleşmenin de ticari bir amaçla yapılan birincil piyasa işlemi olarak değerlendirilmesi ve yatırımcıların girişim şirketleri karşısında tüketici sıfatını kazanmadıklarının kabulü gerekmektedir. Öte yandan, kitle fonlamasında platformlar ile yatırımcılar arasında da finansal hizmetlerin mesafeli olarak sunulması kapsamında bir sözleşme bulunduğundan sözleşme tarihinde bir sınıflandırma yapılmış olsaydı yatırımcı hangi müşteri sınıfında olacaksa tüketici sıfatının o kapsamda değerlendirilmesi uygun olacaktır.
Çalışmanın son bölümünde, TKHK’nın yatırım hizmet ve faaliyetlerinden doğan hukuki ilişkiye yahut uyuşmazlığa uygulanabilirliği gündeme gelebilecek hükümleri kapsamında haksız şartlara, ayıplı hizmet ve ayıplı hizmetten doğan sorumluluğa, sözleşmeden dönme hakkına, mesafeli finansal sözleşmelere, bu sözleşmeler kapsamındaki bilgilendirme yükümlülükleri ve cayma hakkına, ticari reklam ve ilanlara ilişkin tüketici mevzuatı düzenlemelerinin ve nihayet, uyuşmazlık çözüm yöntemlerine ilişkin tüketici mevzuatı düzenlemelerinin yatırım hizmet ve faaliyetlerine uygulanabilirliği ayrı ayrı irdelenmiştir.
TKHK md. 83/2 dolayısıyla, tüketici işleminden kaynaklandığı tespit edilen her uyuşmazlık tüketici mahkemelerinin görev alanına girmekle birlikte yatırım hizmet ve faaliyetleri, sermaye piyasası kurumları tarafından sunulduğundan, bu hizmet ve faaliyetlerden doğan uyuşmazlıklar TTK’nın md. 4/f bendi kapsamında aynı zamanda birer mutlak ticari davadır. Bu halde, TTK md. 5/A ve 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu md. 18/A ve TKHK md. 73/A hükmü bir arada değerlendirilerek, uyuşmazlık tutarının 68’inci madde kapsamında belirlenen tutarların altında kaldığı uyuşmazlıklarda dava şartı arabuluculuğa değil; tüketici hakem heyetine başvurulması gerektiği, sınırın üzerindeki uyuşmazlıklar bakımından ise dava şartı arabuluculuk kapsamında ticari uyuşmazlıklarda değil; tüketici uyuşmazlıklarında uzmanlık eğitimi almış arabuluculara gidilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Anahtar kelimeler: Sermaye piyasası faaliyetleri, yatırımcı, tüketici, müşteri sınıflandırma kuralları, tüketici mahkemelerinin görev alanı.
* Sermaye Piyasası Kurulu Hukuk İşleri Dairesi, Başuzman Hukukçu.