Limited Şirket Esas Sermaye Payının Devrine İlişkin Genel Kurul Kararı ve İptal Edilebilirliği

Dr. Öğretim Üyesi Emine Develi Ayverdi*

İstanbul Hukuk Mecmuası 2022-1 sayısında (80-1) yayınlanan ve “Limited Şirket Esas Sermaye Payının Devrine İlişkin Genel Kurul Kararı ve İptal Edilebilirliği” başlıklı çalışmada, esas sermaye payının devri esnasında kural olarak alınması gereken genel kurul kararına dair hukukî değerlendirmelerde bulunulmuştur. Bu çalışmayla, uygulamada sıklıkla gerçekleştirilen limited şirket esas sermaye payı devrinin hukukî geçerlilik kazanması için alınan genel kurul kararının geçerliliğine ışık tutulmuştur. Bu amaçla; esas sermaye payının devri için gereken genel kurul kararının kanunî bağlam, hukukî koşul ve uygulanabilirlik şartı nitelikleri ortaya konulmuş; devir sözleşmesinin imzalanması ile genel kurul kararının alınması arasında gerçekleştirilen tasarruflarda önce onay verilen işlemin geçerlilik kazanacağı tespitinde bulunulmuştur. Genel kurul kararının alınması için usûlî gereklilikler belirlendikten sonra,  genel kurul kararının hukukî sonuçları değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme, kararın ret veya onay yönünde olmasına göre gerçekleştirilmiş; kararın devir sözleşmesine etkisi ile ret kararının devreden nezdinde doğuracağı hukukî sorumluluk rejimi hakkında açıklamalarda bulunulmuştur. Çalışmada, özellikle ret kararının iptal edilebilirliğinde, devir taraflarını hukukî korumadan yoksun bırakmamak adına Alman ve İsviçre hukuklarında kabul gören olumlu kararın tespiti davasının Türk hukukunda da uygulama yeri bulması gerektiği savunulmuştur.

Genel Kurul Kararının Hukukî Niteliği ve Ara Tasarruflar

TTK 595/II düzenlemesi gereğince, limited şirket sözleşmesinde aksi öngörülmedikçe, esas sermaye payının devrinin geçerlilik kazanması için genel kurul onayı alınması öngörülmüştür. Bu kararın hukukî niteliği açısından ilk olarak ifade edilmesi gereken münferit bir hukukî işlem olduğudur. Bundan ötürü, devir işlemine tüm ortakların taraf olması ihtimalinde, devre tüm ortakların katıldığından bahisle genel kurul onayına ihtiyaç duyulmadığı savı yerinde olmaz. İkinci olarak, TTK 595/II hükmü lafzının aksine, genel kurul onayı bir geçerlilik şartı değil, tamamlayıcı unsurdur ve genel kurul onayı alınıncaya (yahut zımnen izin verilinceye) kadar işlem askıdadır. Üçüncü olarak, bu kanunî bağlam bir hukukî koşuldur; geçmişe etkililiği ise tarafların borcun gereği gibi ifasını engelleyecek hareketlerden kaçınma yükümlülükleriyle kısıtlıdır. Diğer bir deyişle, devir işlemi genel kurul kararının alındığı tarihten itibaren hüküm ve sonuçlarını doğurur. Son olarak, genel kurul onayı hukukî işlemin onanması anlamına gelir ve yasal temsilcinin sınırlı ehliyetsizin veya yetkisiz temsilcinin gerçekleştirdiği işleme verilen onay ile benzerlik gösterir.

Genel kurul onayının hukukî işlemin onanması ve hukukî koşul nitelikleri göz önünde bulundurulduğunda, ara tasarrufların akıbetini net bir şekilde tespit etmek oldukça kolaylaşmaktadır. Bu kavramlara bağlanan hukukî sonuçlar neticesinde, ayrıca bu hususta hüküm sevk eden Alman Medenî Kanunu (‘BGB’) 184/II hükmü ışığında, çözüme ulaşılabilmektedir. Buna göre ara tasarruf ile devir işlemlerinin birbiriyle çelişen işlemler olmaları halinde hangi işleme önce onay verilirse o geçerlilik kazanır; işlemlerden birinin onaya ihtiyaç duymaması halinde o işlem hüküm ve sonuç doğurur. BGB § 184/II’de öngörülen istisna Türk hukuku açısından da kabul edilmeli ve ara dönemde esas sermaye payının haczedilmesi yahut ortağın iflas etmesi durumunda devir onaylansa dahi devrin uygulanabilirlik kazanmayacağı ifade edilmelidir.

Genel Kurul Toplantısına İlişkin Esaslar

Çağrılı, çağrısız ve sirküler yöntemiyle gerçekleştirilebilecek genel kurul toplantısı için genel  usuli kurallar geçerlidir. Devir açısından oy hakkının kullanılması bağlamında önem arz eden noktalar ise şunlardır: Devreden ortağın devir sözleşmesinden kaynaklanan olumlu oy kullanma yükümlülüğü vardır; diğer ortakların serbestilerinin sınırı ise dürüstlük ve eşitlik kuralıdır. Ayrıca bu çerçevede oy sözleşmelerinin akdedilmesi mümkündür.

Genel Kurul Kararının Hukukî Sonuçları ve Karar Alınmaması

Genel kurulun ret yönünde karar alması halinde devir sözleşmesi kesin hükümsüz olur. Devre onay verilmeyeceğini önceden bilmesi halinde devreden ortağın culpa in contrahendo sorumluluğu doğar. Sonradan imkânsızlık sebebiyle devralanın uğramış olduğu menfi zararın devreden tarafından tazmin edilmesi gerekir.

Genel kurulun onay kararı devir sözleşmesine uygulanabilirlik kazandırır. Genel kurul kararının tarihi, esas sermaye payının devir tarihidir. Esas sermaye payından doğan hak ve yükümlülüklerin kime ait olduğu buna göre tespit edilir.

Tarafların bildiriminden itibaren üç ay içerisinde olumlu ya da olumsuz bir genel kurul kararı alınmaması halinde, TTK 595/VII gereğince devre zımnen onay verilmiş olur. Bu düzenleme sayesinde devrin sürünceme bırakılması önlenmiştir.

Genel Kurul Kararının İptal Edilebilirliği

Esas sermaye payının devri çerçevesinde alınan ret yahut onay yönündeki genel kurul kararı iptal davasına konu edilebilir. Devredenin ret kararına karşı iptal davası açmakta menfaati olmadığı görüşüne katılmamaktayız. Nitekim genel kurulun iptalden sonra onay kararı vermesi mümkün olduğu gibi ileride bahsedeceğimiz üzere iptal davasının yanı sıra yahut daha sonra olumlu kararın tespiti davasının açılması da imkân dahilindedir.

Genel kurulun ret kararı üzerine, devreden ortak TTK 595/V hükmüyle tanınan şirketten haklı sebeple çıkma hakkını kullanmak yerine, söz konusu kararın iptalini dava etmeyi tercih edebilir. Kanun koyucu, devir işleminin geçerli bir şekilde reddedilebilmesi için haklı sebep gösterilmesi gerekemediğini açıkça düzenlemiştir (TTK 595/III). Dolayısıyla genel kurul, haklı bir sebebe dayanmaksızın devir işlemine dair ret kararı alabilir. Ancak kanaatimizce, ret kararının dürüstlük kuralı ve eşit işlem ilkesine uygunluğunun denetlenebilmesi amacıyla devir işlemini reddetme gerekçesi genel kurul kararında belirtilmelidir. Dürüstlük kuralına, eşit işlem ilkesine yahut şirket sözleşmesinde öngörülebileceği düzenlenmiş olan haklı nedenlere aykırılık teşkil eden ret yönündeki genel kurul kararı iptal edilir ve devir sözleşmesi askıda hükümsüz olduğu duruma geri döner. İptalden sonra devralanın malvarlığı açısından iptalden önceki döneme göre bir farklılık olmayacaksa da çalışmada savunduğumuz olumlu kararın tespiti davası (‘positive Beschlussfeststellungsklage’) bu soruna kritik bir çözüm teşkil edebilecektir. Alman hukukunda Zöllner tarafından savunulan ve hem Alman hem de İsviçre hukuklarında kabul gören bu davada mahkeme, oy hesabına ilişkin aykırılıkları ortadan kaldırarak matematiksel bir hesaplama yapmak suretiyle doğru kararı belirlemektedir. Tek başına olumlu kararın tespiti davası yeterli olmayıp eş zamanlı olarak genel kurul kararının iptali davası da açılmalıdır. Olumlu oy kullanma yükümlülüğüne aykırı kullanılan oylar neticesinde alınan ret kararına karşı ise öncelikle bu kararın iptali sağlanmalı; ardından bu yükümlülüğün aynen ifası ve olumlu kararın tespiti talep edilmelidir. Olumlu kararın tespiti davasının yukarıda ifade edilen diğer davalar ile aynı anda açılması HMK 110/I kapsamında değerlendirilir ve davaların yığılması teşkil eder. Her ikisi de oldukça tartışmalı olan oy kullanma yükümlülüğünün aynen ifası talebi ve olumlu kararın tespiti davaları, devir sözleşmesinin taraflarının hukukî korumadan tam anlamıyla yararlanabilmeleri için önemli enstrümanlardır. Şirketler hukukunun temel ilkelerinden olduğu ifade edilen “hâkimin genel kurul yerine geçerek karar alamaması”nın sebep olduğu kısır yapı, bu davalar sayesinde çözülebilir. Böylelikle devrin tarafları gerçek gayelerine kavuşabilir.

Anahtar kelimeler: Esas sermaye payı devri, ara tasarruflar, genel kurul kararının hukukî etkisi, olumlu kararın tespiti davası, esas sermaye payı devrinde oy hakkı

* Sakarya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalı