NFT’lerin Oluşturulması ve Transferinin Eser Sahibinin Mali Haklarıyla İlişkisi

Dr. Öğretim Üyesi Osman Gazi Güçlütürk*

NFT kavramı İngilizce “non-fungible token” kavramının kısaltması olup her biri eşsiz bir tanımlayıcı aracılığıyla diğerlerinden ayrılabilen ve bu itibarla gayrimisli nitelik taşıyan kripto varlıkları ifade etmek için kullanılmaktadır. NFT’ler her türlü dijital içeriğin kripto varlık olarak temsiline imkân tanımakta, bu sebeple de kontrol edilmesi zor bir dijital pazar yaratmaktadır. Twitter CEO’su Jack Dorsey’nin ilk tweet’i 2,9 milyon ABD dolarına; her biri farklı özelliklerde karikatüristik maymun karakterlerinden oluşan Bored Ape Yacht Club adlı koleksiyonda yer alan 8817 numaralı içerik 3,4 milyon ABD dolarına satılmış ve küresel NFT pazar büyüklüğü 2021’de 25 milyar ABD dolarına ulaşmıştır. Bütün bu gelişmeler NFT’lerin ve NFT alım-satımlarının hukuki düzlemdeki yerinin sorgulanmasını da beraberinde getirmektedir.

NFT’ler farklı yapı ve işlevlerde çıkarılabilmekte, özellikle metaverse uygulamalarının gelişmesiyle birlikte merkeziyetsiz sistemlerde dijital içeriklere erişimin kontrolünün sağlanması için potansiyel bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak NFT’lerin yaygın kullanımı resim, çizim, metin, video gibi dijital içerikler ile ilişkilendirilmeleri üzerine kuruludur ve bu durum NFT’lerin özellikle fikir ve sanat eserleri hukuku bakımından incelenmesini gerekli kılmaktadır.

Türk fikir ve sanat eserleri hukukunun odağında “eser” kavramı yer almaktadır. Türk hukukunda fikir ve sanat eserlerine ilişkin temel düzenleme niteliğindeki 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun (“FSEK”) 1/B(1)(a) maddesinde eser, “sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleri” olarak tanımlanmıştır. Twitter’da yazılan bir tweet’in, bir karikatürün, bir fotoğrafın veya bir videonun FSEK kapsamında eser niteliği taşıyabileceği açıktır.

Bir dijital içeriğin eser olarak nitelendirilmesi, söz konusu içeriğin kullanımına ilişkin bazı kurallara uyulmasını gerekli kılmaktadır. FSEK m. 20(1) uyarınca “henüz alenileşmemiş bir eserden her ne şekil ve tarzda olursa olsun faydalanma hakkı münhasıran eser sahibine aittir. Alenileşmiş bir eserden eser sahibine münhasıran tanınan faydalanma hakkı, bu Kanunda mali hak olarak gösterilenlerden ibarettir.” FSEK m. 30 ve devamında da eser sahibinin haklarına getirilen sınırlamalara ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir.

Bu düzenlemelerden anlaşıldığı üzere bir eserle bağlantılı olarak bir NFT oluşturulmasının ve sonrasında bu NFT’nin transferinin FSEK kapsamında ne anlama geldiğinin tespiti, ancak bu durumlarda söz konusu eserden nasıl faydalanıldığının, eserin üzerinde hangi işlemlerin gerçekleştirildiğinin incelenmesi ve bu incelemenin mali haklar ile bağlantısının kurulmasıyla mümkün olabilecektir.

Peki bir esere dayalı olarak NFT oluşturulması ve sonrasında NFT’nin transferi aşamasında ilgili eser üzerinde nasıl işlemler gerçekleştirilmektedir? NFT en temelde bir kripto varlıktır ve çalışmanın yazım tarihi itibariyle NFT’ler çoğunlukla Ethereum olmak üzere bir blokzincir üzerinde transfer edilmektedir. Blokzincirin üzerinde uzlaşılmış genel bir tanımı olmasa da işlevsel açıdan bakıldığında blokzincir, verilerin küçük bloklar halinde ve ağ üzerinde yer alan birden çok birim tarafından depolandığı bir kayıt tutma sistemini ifade etmektedir. Verinin küçük boyutlu bloklara dağıtılması, çok sayıda birim üzerinde depolanması ve her bir işlemin maliyetinin olması gibi teknik mimariden kaynaklı kısıtlamalar blokzinciri büyük boyutlu verilerin depolanmasına elverişsiz bir sistem haline getirmektedir. Bu sebeple bir dijital içeriğin bir blokzincir kaydı veya daha özelde bir kripto varlık ile ilişkilendirilmesinde söz konusu içeriğin depolanması bakımından farklı uygulamalar benimsenmektedir.

İlk ihtimal, ilgili içeriğin doğrudan blokzincir üzerinde depolanmasıdır. Teknik kısıtlamalar sebebiyle bu ihtimal sadece metin bazlı, küçük boyutlu içerikler veya bir akıllı sözleşme içerisine entegre edilebilecek kodlarla oluşturulabilen içerikler için mümkün olacaktır. Autoglyphs adı verilen projede yer alan ve basit karakterler aracılığıyla oluşturulan içerikler ikinci gruba örnek gösterilebilir. Bu noktada akıllı sözleşme kodunun çalıştırılmasıyla oluşturulan içeriğin FSEK kapsamında bir gerçek kişinin hususiyetini yansıtıp yansıtmadığı sorusu gündeme gelebilecektir. Bu değerlendirme her somut içerik özelinde ayrıca yapılmalıdır. Örneğin, Autoglyphs projesinde yer alan içeriklerde her ne kadar içerik bir bilgisayar programı tarafından oluşturulsa da burada akıllı sözleşmenin durumu kanımızca fotoğraf makinesi veya uzman fotoğraf düzenleme programları ile benzerlik göstermekte ve hususiyetin yansıtılmasında bir araç olmanın ötesine geçmemektedir. Diğer bir deyişle burada FSEK kapsamında bir eser söz konusudur ve bunun bir blokzincir üzerinde depolanması veya bir akıllı sözleşme çalıştırıldığında ağda yer alan bir birim üzerinde üretilmesi FSEK çerçevesinde öngörülen mali haklardan çoğaltma hakkı kapsamında kalacaktır. Bu çoğaltmanın hukuka uygun şekilde gerçekleştirilmesi için ya eser sahibinden izin alınması ya da FSEK m. 30 vd. düzenlenen hâllerden birinin mevcut olması gerekecektir. Bu NFT’lerin dağıtımı ise çoğaltılmış nüshanın internet üzerinden dağıtımı anlamına gelebilecektir. Türk hukukunda yayma hakkının fiziksel varlığa sahip eserler için uygulanabilir olduğu, elektronik ortamda içeriklerin aktarılmasının umuma iletim hakkı kapsamında kaldığı kabul edilmektedir. Ayrıca bu ihtimalde içerik blokzincir üzerinde herkes tarafından ilk kez ulaşılabilir oluyorsa eser sahibinin manevi haklarından umuma arz hakkı da göz önünde bulundurulmalıdır. NFT’lerin mevcut uygulaması, alenileşmiş eserlerin koleksiyon hâline getirilmesi esasına dayandığından umuma arz hakkına daha fazla değinilmeyecektir.

İkinci ihtimal, içeriğin büyüklüğü sebebiyle parçalanarak merkeziyetsiz depolama araçlarının kullanılması yoluyla blokzincirde depolanmasıdır. Bunun yapılabilmesi için Filecoin adı verilen ayrı bir kripto varlık ile işlem yapılan IPFS veya Arweave gibi özel sistemler geliştirilmektedir. Bu sistemlerde içerik parçalara ayrılarak ağ üzerinde yer alan farklı birimlerde depolanmakta; bu parçalara hash adı verilen bir tanımlayıcı atanmaktadır.

Bu aşamada hash’in işlev ve niteliğine değinmek faydalı olacaktır. Hash’in oluşturulduğu işlemlerin niteliği itibariyle iki farklı içerik için oluşturulan hash’lerin aynı olma ihtimali -teorik olarak mevcut olmakla birlikte- görmezden gelinebilecek kadar düşüktür. Bu özelliği sebebiyle hash, bilgisayar dünyasında kripto varlık adreslerinin oluşturulması da dahil olmak üzere birçok uygulamada kimlik numarası benzeri bir işlevle kullanılmaktadır. Dijital içerikteki en ufak değişiklik, örneğin bir kitaptaki tek bir harfin büyük yerine küçük harfle yazılması gibi, hash’i tamamen değiştireceğinden hash, içeriğin doğrulanması sürecinde de kullanılmaktadır.

Anılan sistemlerde içeriğin her bir parçasına ayrı bir hash atanmakta, bunlardan yeni hash üretilmekte, nihai olarak içeriğin tamamını temsil eden bir hash elde edilmektedir. IPFS sistemi açık bir kayıt olarak kurgulanmış olup özel bir IPFS ağı ya da şifreleme tekniği gibi ek önlemler kullanılmadığı sürece içeriğin hash’ini bilen herkes söz konusu içeriğe erişebilmektedir. Kanımızca içeriğin küçük parçaları tek başına içeriği erişilebilir kılmadığından bu parçaların ağdaki birimlerce depolanması eserin çoğaltılması veya umuma iletimi olarak değerlendirilmemelidir. Ancak içeriğin tamamını temsil eden hash’in çağırılmasıyla bu parçaların tek bir birimde birleştirilmesi artık eserin çoğaltılması anlamına gelecektir. Bu hash’in genel erişime açık şekilde paylaşılması ise umuma iletim hakkı kapsamında değerlendirilebilecektir.

Üçüncü ihtimal içeriğin blokzincir dışında bir sunucuda depolanması, blokzincir üzerindeki NFT içerisine ilgili içerik ile bağlantılı bir hash’in kaydedilmesidir. Bu ihtimalde içeriğin kendisi veya parçaları blokzincir üzerinde depolanmamakta veya aktarılmamakta; blokzincir üzerindeki işlemler sadece hash ile yapılmaktadır. Bu itibarla, eserin harici sunucuya kopyalanması çoğaltma ve umuma iletim hakları kapsamında kalabilecekken, söz konusu hash ve varsa ek güvenlik mekanizmaları kullanılarak içeriğin internet üzerinden erişildiği durumlar haricinde, sadece NFT’nin oluşturulması veya transferi aşamasında eserin çoğaltılmasından veya umuma iletilmesinden söz edilemeyecektir.

Görüldüğü üzere bir eser ile ilişkilendirilen bir NFT oluşturulurken, kullanılacak mekanizmalara göre değişiklik gösterecek olsa da eser üzerinde FSEK kapsamındaki mali haklardan özellikle çoğaltma ve umuma iletim hakları kapsamında kalacak işlemlerin gerçekleştirilmesi mümkün olabilmektedir. Bu sebeple, çoğu durumda bir eserin bir NFT ile ilişkilendirilmesinin hukuka uygun olması için eser sahibinin veya eser sahibi tarafından yetkilendirilmiş bir kişinin rızasının alınması gerekecektir.

Karşımıza bu aşamada başka bir soru çıkmaktadır: NFT’leri konu edinen sözleşmelerin bu denklemdeki yeri ve etkisi ne olacaktır? 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 19. maddesinde de açıkça belirtildiği üzere Türk hukukunda bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde sözleşmenin adına değil özüne ve tarafların iradelerine bakılmaktadır. NFT’leri konu edinen sözleşmelerde tarafların hak ve yükümlülükleri de farklı şekillerde kurgulanabilmektedir. Burada önemli olan sözleşme içerisinde eser niteliğinde dijital içerikle bağlantının nasıl kurulduğudur.

NFT en temelde bir veri olduğu ve bir eser ile ilişkilendirilmiş olsa dahi bu ilişki sadece bir hash ile gerçekleştirildiği için, ek bir sözleşme yapılmaksızın sadece NFT’nin alınması, satılması veya devri, ilişkilendirilmiş olduğu esere dair bir hak vermemekte, söz konusu esere sahip olunduğu anlamına gelmemektedir. Peki o zaman milyonlarca ABD doları verilip alınan şey nedir? Örneğin Dorsey’in ilk tweet’ini “alan” kişinin aldığı şey aslında o eser üzerindeki haklar değil, “Jack Dorsey’den ilk tweet’ini aldığını” diğer insanlara söyleme hakkı tanıyan bir alfanümerik değerdir. Burada alınan şeyin niteliği bakımından kripto varlıkların ve genel olarak verinin üzerindeki “hakkın” hukuki niteliğine dair tartışmalarda sürekli karşımıza çıkan tanıdık bir belirsizlik mevcuttur.

NFT ile ilişkilendirilen eser üzerindeki mali hakların veya bu hakların kullanımının devri için sayılan tüm ihtimallerde ayrıca bir sözleşme yapılması veya FSEK m. 30 ve devamında düzenlenen sınırlamalara dayanılması gereklidir. Gerçekten de FSEK’te mali hakların veya bu hakların kullanımının devri 48.madde ve devamında özel kurallara tabi tutulmuş; FSEK m. 52 ile tüm bu sözleşme ve tasarrufların yazılı şekilde yapılmasının ve ilgili hakların ayrı ayrı gösterilmesinin gerekli olduğu düzenlenmiştir. FSEK m. 30 ve devamında yer alan sınırlamaların dar kapsamlı olduğu düşünüldüğünde çoğu durumda bir kişinin bedel ödeyerek “aldığı” NFT ile ilişkilendirilmiş eseri yine dijital platformlarda sadece sergilemesi için dahi çoğaltma veya umuma iletim hakkı devreye gireceğinden bir sözleşmeye ihtiyaç duyulacaktır. Nitekim NFT’lerin sergilendiği platformların kullanım koşullarında da bu amaçla NFT oluşturan ve eser ile ilişkilendiren kişilerden lisans alındığına dair düzenlemelere yer verilmektedir.

NFT “alan” kişinin NFT ile ilişkilendirilmiş eserlerden dijital ortamda farklı şekillerde yararlanmak, en azından bunları sergilemek istemesi, özellikle NFT piyasasının mevcut itici gücünün koleksiyon oluşturmak olduğu düşünüldüğünde, öngörülebilir ve kanımızca da makul bir beklentidir. Bunu karşılamak ve genel bir çerçeve oluşturmak için Cryptokitties tarafından da benimsenen “NFT License” gibi hazır çerçeve lisans projeleri oluşturulmaktadır. Ancak bu çerçevelerin Türk hukukunda geçerli olacak şekilde bir eser üzerinde kullanım hakkı sağlaması için yazılı olma şartını sağlayacak şekilde ve eser sahibi ya da yetkilendirdiği bir kişi tarafından kabul edilmesinin gerekli olduğu unutulmamalıdır.

Anahtar kelimeler: NFT, Kripto varlık, Blokzincir, Mali haklar, Telif hakkı

(*) Boğaziçi Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Bilişim Hukuku Anabilim Dalı