Fikri Hakların İhlaline Dayalı Kazanç Devri Talebi

Dr. Ozan Ali YILDIZ*

Eylül 2022’de On İki Levha Yayıncılık tarafından yayımlanan “Fikri Hakların İhlaline Dayalı Kazanç Devri Talebi” başlıklı bu eser, Marmara Üniversitesi Özel Hukuk Doktora Programı kapsamında ve Prof. Dr. Burak ÖZEN danışmanlığında hazırlamış olduğum doktora tezinin kitaplaştırılmış halidir. 26 Nisan 2022 tarihinde Prof. Dr. Burak ÖZEN, Prof. Dr. Gül OKUTAN NİLSSON, Prof. Dr. Serdar KALE, Prof. Dr. İpek SAĞLAM ve Doç. Dr. Cem AKBIYIK’tan oluşan jürinin huzurunda savunulan bu tez, jüri tarafından oybirliği ile başarılı bulunmuştur.

Giriş

Fikri hakların ihlali halinde ileri sürülebilecek hukuki talepler 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun (“FSEK”) 66 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Hak sahibinin ileri sürebileceği talepler; tecavüzün sona erdirilmesi talebi (FSEK m. 66-68), çoklu tazminat talebi (FSEK m. 68), muhtemel bir tecavüzün önlenmesi talebi (FSEK m. 69), manevi ve maddi tazminat talepleri (FSEK m. 70/1, 2) ve son olarak -çalışmamızın da konusunu oluşturan- kazanç devri talebidir (FSEK m. 70/3). FSEK’te açık bir düzenleme bulunmamakla beraber, fikri hakkı ihlal edilen kişi, koşullarının oluşması halinde -6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu hükümleri çerçevesinde- sebepsiz zenginleşmeye dayalı iade talebinde de bulunabilir.

Fikri hakların ihlalinden doğan uyuşmazlıklarda maddi tazminat, kazanç devri veya sebepsiz zenginleşmeye dayalı iade taleplerine nadiren başvurulmakta, uyuşmazlıkların genelinde çoklu tazminat talebinin ileri sürülmesi tercih edilmektedir. Öyle anlaşılıyor ki, hak sahiplerine, sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya tespit edilecek rayiç bedelin üç katını talep etme imkanı tanıyan çoklu tazminat düzenlemesi, hak sahipleri tarafından en cazip talep olarak görülmektedir. Ancak bu taleplerden herhangi birinin diğerine nispetle üstün veya aşağı olduğunu peşinen kabul etmek isabetli bir yaklaşım olmaz. Hak sahibi, somut olayın koşulları çerçevesinde bu taleplerden hangisinin kendi menfaatine daha uygun olduğunu değerlendirmelidir. Bunun için de söz konusu taleplerin hangi koşullarda ileri sürülebileceğinin ve bu taleplerin kapsamının nasıl belirleneceğinin iyi anlaşılması gerekir. Bu çalışmanın amacı; kazanç devri talebinin ileri sürülebileceği koşulları ve bu talebin kapsamını tespit etmek ve böylece kazanç devri talebinin işlevsellik göstereceği durumları ortaya koymaktır.

Kazanç Devri Talebinin Koşulları

Fikri hakkı ihlal edilen kişinin FSEK m. 70/3’e dayalı olarak kazanç devri talebinde bulunabilmesi için öncelikle bir “gerçek olmayan vekaletsiz iş görme” eyleminin varlığı gerekir. Gerçek olmayan vekaletsiz iş görmenin üç unsuru üzerinde öğreti bir uzlaşma halindedir. Bunlar; başkasına ait bir işin görülmesi, işin iş gören veya bir üçüncü kişi menfaatine görülmüş olması ve iş görenin yetkisiz (vekaletsiz) olmasıdır. Konu fikri haklar özelinde ele alındığında, başkasına ait bir fikri hakkın izinsiz şekilde kullanılması “başkasına ait işin görülmesi” anlamına gelir. Burada sözü edilen fikri hak bir mali hak olabileceği gibi manevi haklardan biri de olabilir. Yetkisizlikten kasıt ise, fikri hakkı kullanan kişinin bir hukuki işlemden ya da kanundan doğan yetkisinin bulunmamasıdır. Kanuni lisans hakkına (FSEK m. 10/4, FSEK m. 18/2), lisans faraziyesine (FSEK m. 12), tükenme ilkesine (FSEK m. 23) veyahut FSEK m. 30 vd. düzenlenen sınırlama hallerine dayalı kullanımlarda fikri haklar kanuni bir yetkiye dayanılarak kullanıldığı için bu kullanım hukuka uygundur ve kazanç devri talebi ileri sürülemez. Aynı şekilde tek taraflı bir hukuki işleme veya bir sözleşmeye dayalı olarak fikri hakların kullanılması halinde de hukuki işlemden doğan bir yetki söz konusu olduğu için kazanç devri talebi ileri sürülemeyecektir.

Vekaletsiz iş görmenin varlığı, kazanç devri talebi açısından gerekli olmakla beraber yeterli değildir. Zira iş sahibinin kazanç devri talebinde bulunabilmesi için bu iş görme sonucunda bir kazanç elde edilmiş olmalıdır. Nasıl ki zararın olmadığı hallerde tazminat talebinden söz edilemeyecekse, kazancın olmadığı hallerde de kazanç devrinden söz edilemez. Ayrıca devri istenen kazanç ile vekaletsiz iş görme arasında nedensellik bağının da bulunması gerekir.

Kazanç devri talebinin ileri sürülebilmesi açısından kusur veya kötüniyet şeklinde bir sübjektif unsurun aranıp aranmayacağı ise öğretide tartışmalıdır. Biz, kazanç devri talebinin ileri sürülebilmesi için iş görenin kötüniyetli olması gerektiği kanaatindeyiz. Eserde, bu görüşümüzün dayanakları ve bu konudaki farklı görüşlerle ilgili değerlendirmelerimiz detaylı şekilde açıklanmıştır. Konuya ilişkin detaylı bir okuma yapmak isteyenler için eserin ilgili bölümüne (s. 125-145) atıf yapmakla yetiniyorum.

Devredilecek Kazancın Belirlenmesi

FSEK m. 70/3’te, fikri hakları ihlal edilen kişinin, bu ihlal sayesinde “temin edilen karın” kendisine verilmesini isteyebileceği düzenlenmiştir. Ancak bu hüküm, kârın hesaplanmasında nelerin dikkate alınacağı ile ilgili detaylı bir düzenleme içermemektedir. Bu sebeple, talebin kapsamı belirlenirken FSEK m. 70/3’ü tamamlayıcı bir hüküm olarak TBK m. 530’dan yararlanılmalıdır.

Kazanç devrinin amacı; iş görenin, bir başkasının hukuk sahasına haksız bir müdahalede bulunmak suretiyle elde ettiği kazancı kendi malvarlığında tutamamasını ve bu kazancın iş sahibine aktarılmasını sağlamaktır. Dolayısıyla, iş görenin bir kazanç elde edemediği hallerde bir vekaletsiz iş görme gerçekleşmişse de kazanç devrinden söz edilemez.

İş görenin kazanç elde etmesinden kasıt malvarlığında bir artış olmasıdır. İş görenin malvarlığındaki artış, malvarlığının aktifi ve/veya pasifindeki değişimlerden kaynaklanabilir. Aktifi ve pasifi bir arada değerlendirildiğinde, iş görenin malvarlığının mevcut hali ile iş görme eylemi gerçekleşmeseydi sahip olacağı varsayılan malvarlığı arasındaki fark, bize iş görenin elde ettiği kazancı gösterecektir. Bu şekilde tespit edilecek kazanç, net kazançtır. Zira bu hesaplamada, iş görenin kazanç elde etmek amacıyla yaptığı masraflar ve giriştiği borçlar da etkisini gösterecektir. İş görenin yaptığı masraflar malvarlığının aktifini düşürecek; giriştiği borçlar ise malvarlığının pasifini artıracaktır. Ayrıca iş görenin haksız bir şekilde elde ettiği kazancı elinde tutması ve bunun için bir faiz ödemek zorunda kalmamış olması da mevcut malvarlığı ile farazi malvarlığı arasındaki farkı oluşturan unsurlardan biridir. Bu sebeple iş görme eylemi ile kazanç devri talebinin ileri sürülmesi arasında geçen süreçte işletilecek faiz (burada işletilecek faizin türüne ilişkin öğretide farklı görüşler olmakla birlikte) de bu hesaba yansıyacaktır. Bu çerçevede bakıldığında, iş görenin elde ettiği net kazanç hesaplanırken dikkate alınması gereken üç unsurdan söz edilebilir: Brüt kazanç, masraflar/borçlar ve faiz.

Kazanç devri talebinin konusu genellikle bir miktar paranın ödenmesidir. Bu olasılıkta, iş gören, yaptığı masrafları ve giriştiği borçları, iş sahibine devredilecek kazancın hesaplanmasında bir mahsup kalemi olarak ileri sürebilir fakat bunları bağımsız bir talebe konu edemez. Masrafların/borçların bir mahsup kalemi olarak ileri sürülebileceğini kabul etmek, kazancın elde edildiği andan itibaren iş sahibinin kazanç devri talebini sınırlayıcı bir etki gösterecektir. Bu durumda, brüt kazançtan, masrafların/borçların mahsup edilmesinden sonra bu tutar üzerine faizin eklenmesi sonucunda net kazanç tespit edilmiş olacaktır. Kazanç devri talebi dava yoluyla ileri sürülmüşse, iş gören mahsuba ilişkin bir talepte bulunmasa bile, hakim, önündeki dava malzemesinden söz konusu mahsup kalemlerini tespit edebiliyorsa, net kazancı belirlemek için gerekli mahsubu yapacaktır.

Bazı hallerde ise, devri istenen kazancın niteliği gereği net kazancın ayrıştırılması ve bu haliyle iş sahibine aktarılması mümkün olmayabilir. Kazanç, iş görenin bir eşya veya hakkı edinmesi olarak ortaya çıkmışsa, devredilecek kazanç da bizatihi bu eşya veya hakkın kendisidir. Böyle durumlarda, iş görenin yapmış olduğu masraflar ve borçlar, mahsup kalemi olarak ileri sürülemez; bağımsız bir alacak hakkının konusunu oluşturur. İş gören, kazanç devrine ilişkin yükümlülüğünü yerine getirmek için vekaletsiz iş görme sonucunda edindiği eşya ve hakkı -gerekli tasarruf işlemini gerçekleştirerek- iş sahibine devretmelidir. Bu devir ile iş sahibi, iş gören aleyhine -onun yapmış olduğu masraflar ve giriştiği borçlar oranında- zenginleşmiş olur. İş gören, iş sahibinden bu zenginleşmenin kendisine iadesini isteyebilir. TBK m. 530’da, iş sahibinin “zenginleştiği ölçüde” iş görenin masraflarını ödemek ve borçlarını karşılamakla yükümlü olması ile bu durum kastedilmektedir.

Kazanç Devri Talebinin Diğer Hukuki Talepler ile İlişkisi

Eserde, kazanç devri talebinin maddi ve manevi tazminat talepleri ile, çoklu tazminat talebi ile ve sebepsiz zenginleşmeye dayalı iade talebiyle ilişkisi ele alınmıştır. Bu yazıda, kazanç devri talebinin çoklu tazminat talebi ile olan ilişkisine değinmekle yetineceğiz.

FSEK m. 68’e göre, “Eseri, icrayı, fonogramı veya yapımları hak sahiplerinden bu Kanuna uygun yazılı izni almadan, işleyen, çoğaltan, çoğaltılmış nüshaları yayan, temsil eden veya hertürlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletenlerden, izni alınmamış hak sahipleri sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya bu Kanun hükümleri uyarınca tespit edilecek rayiç bedelin en çok üç kat fazlasını isteyebilir.” Bu talebi “çoklu tazminat talebi” olarak adlandırmaktayız. Çoklu tazminat talebi, özel hukuk sistemimizde istisnai hallerde görülen, mütecavizi cezalandırma düşüncesi taşıyan yaptırımlardan biridir.

Kazanç devri ve çoklu tazminat taleplerinin kapsamı belirlenirken farklı yöntemler uygulanmaktadır. Çoklu tazminat talebi, varsayımsal bir telif bedeli üzerinden bu bedelin birkaç (en çok üç) katı şeklinde belirlenmektedir. Kazanç devri talebinin kapsamı ise, yukarıda detaylı şekilde anlattığımız üzere, mütecavizin elde ettiği kazanç dikkate alınarak belirlenir. Ayrıca kazanç devri talebi hem mali hem de manevi hak ihlallerinde ileri sürülebilecek bir talep iken çoklu tazminat talebi ise manevi hakların ihlali halinde ileri sürülemeyecek olup yalnızca mali hak ihlallerinde gündeme gelebilecek bir taleptir.

Uygulamada, sıklıkla çoklu tazminat talebine başvurulduğu, kazanç devri talebinin nadiren ileri sürüldüğü görülmektedir. Oysa yukarıda açıklanan farklılıklar sebebiyle, fikri hak sahibi açısından bakıldığında, bu taleplerden birinin diğerine nispetle daha avantajlı olacağı peşinen söylenemez. Bunun tespiti için somut olayın şartları çerçevesinde bir değerlendirme yapılması gerekir.

Anahtar kelimeler: Vekaletsiz iş görme, Kazanç Devri, Fikri Haklar, Telif Hukuku

* Avukat, İstanbul Barosu