Çiftçi Tipi Anonim Ortaklıklar

Av. İlkan Türküresin

I. Araştırma Konusu ve Takdimi

“Türk Tarım Hukukunda Yeni Örgütlenme Modeli Önerisi: Çiftçi Tipi Anonim Ortaklıklar” başlıklı tez, İstanbul Bilgi Üniversitesi “Ekonomi Hukuku Yüksek Lisans Programı” kapsamında savunulmuş; ardından Seçkin Yayıncılık tarafından kitaplaştırılmış bir çalışmadır. Çalışmada, Türk tarımsal örgütlenme politikasında temel hukuki araç olarak benimsenen kooperatiflerin, tarımsal işletmeleri yeterli ekonomik büyüklükte olmayan ülkemiz için uygun bir örgütlenme olmadığı, kooperatiflerin temel ilke ve kurumlarıyla açıklanmış; Türkiye’deki örgütlenme anlayışının, sorunlu tarımsal işletmeleri ortak bir menfaate yöneltmek yerine, tarım arazilerini bir çatı altında bir araya getirerek ekonomik ölçekli tarımsal işletmeler yaratmaya odaklanması gerektiği belirtilmiştir. Bu amaçla tarım arazilerini sermaye unsuru olarak kabul ederek bir sermaye ortaklığı çatısı altında bir araya getirecek, tarım arazisi sahiplerini de şirket pay sahibi yapacak bir model önerilmiştir. Bu modelin sermaye unsurunu, faaliyet konusunu ve yönetimini, tarım arazisi sahiplerinin sosyoekonomik durumu ve tarım arazilerinin doğal varlık niteliği şekillendirmektedir. Ortaya çıkan bu modele “Çiftçi Tipi Anonim Ortaklıklar” (ÇAO), ismi verilmiştir. ÇAO, Türk tarımında yapısal bir sorun olan tarımsal işletmelerin küçük ve parçalı yapısına, kooperatiflerin bir çözüm olamayacağının altını çizerek, anonim ortaklıkların kurum ve ilkeleri aracılığıyla ve toprağın doğal varlık niteliğini ön planda tutarak ekolojik ve ekonomik anlayışla, çözüm olarak sunulmuş bir modeldir.

II. Türkiye’de Tarımsal İşletmelerin Durumu

Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2016 yılında yaptığı “Tarımsal İşletme Yapı Araştırması”na göre Türkiye’deki tarımsal işletmelerin %80’i küçük tarımsal işletmelerden oluşmakta ve ülkemizin toplam arazi varlığının yaklaşık %70’i, 500 dekardan küçük tarımsal işletmeler tarafından işlenmektedir. İşletmelerin arazileriyse ortalama 5,9 parça halinde ve bu parçalar, ortalama 12 dönüm büyüklüğündedir.

Tablo-1: Türkiye’den arazi parçalılığını gösterir Google Earth görseli

Sahip olduğu tarım alanları büyüklüğü bakımından Türkiye’ye yakın sayılabilecek AB ülkeleri ile kıyaslama yapıldığında bu ülkelerdeki işletmelerin ortalama büyüklüklerinin İngiltere’de 538 dönüm, İspanya’da 238 dönüm, Almanya’da 457 dönüm, Fransa’da 521 dönüm olduğu, Türkiye’deki ortalama işletme büyüklüğünün ise 61 dönüm olduğu görülmektedir. Bu istatistiki veriler, ülkemizdeki tarımsal işletmelerin küçülmüş; işletmelerin arazilerinin ise hem küçülmüş hem de parçalanmış vaziyette olduğunu ve yapısal bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Bu sorunun meali şudur: Ülkemizde 10 kişi, 1 kişinin işleyeceği araziyi işlemektedir; 1 kişi de tarımsal üretim yapabilmek için 5 kişilik iş yapmaktadır ve sınırlı miktardaki arazilerimizden aldığımız verim düşmektedir. Zira hem arazilerdeki üretim miktarı azalmakta hem de kullanılan girdi artmaktadır. Küçülmüş ve parçalanmış yapısıyla güçsüz durumda olan işletmeler, pazar koşullarını belirleyememekte, büyük sermaye sahiplerine boyun eğmek zorunda kalmakta ve emeğinin karşılığını alamamaktadır. Bu nedenle işletmeler, arazilerini işlemekten vazgeçerek üretimden çekilmekte ve ülkemizde birçok arazi atıl kalmakta veya büyük sermaye gruplarının eline geçmektedir. Tarımsal işletmelerimizin küçük ve parçalı yapısının sebep olduğu bu tür ekonomik ve sosyal sorunlar, ülkemizin gıda egemenliğini ve gıda güvenliğini tehdit etmekte, tarımsal üretimin önündeki en büyük engeli oluşturmaktadır.

Tablo-2: Türkiye’deki tarımsal işletme yapısını gösterir grafik

III. Tarım Kooperatiflerinin Türk Tarımsal İşletme Yapısına Uygunluğunun Analizi

Türkiye’de tarımsal örgütlenmenin çekirdeğini oluşturan işletmelerin yapısal sorunlarının varlığı nedeniyle, bu işletmeler üzerine inşa edilecek örgütlenme de sorunlu olacaktır. Bu nedenle ülkemizde tarımsal örgütlenmeye ekonomik tarımsal işletmeler yaratarak, yani yapısal sorunları bulunmayan işletmeler oluşturarak başlanması gerekmektedir. Ancak Türkiye’de tarımsal örgütlenme politikası olarak benimsenen kooperatifler, tarihsel gelişimi içerisinde oluşan uluslararası kooperatifçilik ilkeleri ve kurumlarıyla bunu sağlayabilecek veya amaçlayabilecek bir teşebbüs niteliğinde değildir.

Kooperatif, kişileri belirli ekonomik amaç ve ihtiyaçlar etrafında bir araya getirerek onlara hizmet sunmaktadır ve amacına ulaşmada üyelerinin parasal katkısı ve işgücüyle oluşan karşılıklı yardım ve dayanışma araçlarını kullanmaktadır. Kooperatiflerdeki sermaye kurumu, sermaye ortaklıklarında olduğu gibi kâr amaçlı değil, üyelerine hizmet sunma amaçlıdır ve kooperatiflerde ortaklara “kâr dağıtımı” da bulunmamaktadır. Bu bakımdan kooperatif çatısı altında tarım arazilerini sermaye olarak kabul ederek üretim yapılabilecek ve oluşan geliri ortaklarla bölüşebilecek bir tarımsal işletme oluşturulamayacaktır.

Tarım kooperatiflerinde, çiftçilerin, belirli ekonomik gereksinimlerini karşılayarak işletmelerinden daha fazla gelir elde etmesi amaçlanmaktadır. Bu fazla gelir, çiftçinin üyesi olduğı kooperatifi vasıtasıyla ya ürününü daha yüksek fiyata satması sonucunda (tarım satış kooperatiflerinde olduğu gibi) veya işletmesine gerekli üretim girdi ve araçlarını, kooperatifi vasıtasıyla daha ucuz fiyata sağlayarak maliyetlerini düşürmesi sonucunda (tarım alım ve tarım kredi kooperatiflerinde olduğu gibi) oluşmaktadır. Kooperatif üyeleri, işletmelerinde üretimlerini bireysel olarak sürdürmekte ve kooperatiften belirtilen konularda hizmet almaktadır. Ancak Türkiye’de zaten ekonomik (optimal) büyüklükte olmayan tarımsal işletmeleri kooperatif üyesi yaparak, üye işletmelerin ürünlerini piyasa fiyatı üzerinde satın almak veya üye işletmelere piyasa fiyatının altında girdi temin etmek, işletmelerimizin temel yapısal sorunlarını çözmemekte ve hatta buna odaklanmamaktadır. Hal böyle olunca kooperatifler de ancak görünüşte bir ekonomiklik sağlamaktadır. Örneğin Türkiye’de 1 traktör kullanılarak işlenebilecek arazi için 10 traktör kullanılmaktadır. Kooperatif, traktörü piyasa fiyatının altında işletmeye sağlıyor olsa bile girdi miktarının yüksek olması, maliyeti yine yükseltmektedir. Aynı şekilde işletmenin ürettiği ürünü piyasa fiyatının üzerinde satmak, girdi maliyeti yüksek olan üretim süreci nedeniyle istenen faydayı sağlamaktan uzak kalmaktadır.

Kooperatifler, kişisel öğelerin ön planda olduğu yapılardır. Bu nedenle de kooperatiflerin başarısını üyelerinin ekonomik gücü belirlemektedir. Yukarıda ortalama tarımsal işletme büyüklüklerini paylaştığımız ülkelerin tarım kooperatifleri gelirleri de; ekonomik olmayan işletmeleri bir araya getirerek kurduğumuz kooperatiflerin de ekonomik olmadığını göstermektedir. Fransa’da tarım kooperatiflerinin 2016 yılındaki yıllık geliri 86 milyar Euro, Almanya’da 66 milyar Euro, İspanya’da 25 milyar Euro iken Türkiye’de hesaplanabilen gelir 1-2 milyar Euro civarındadır. Tüm bunlarla birlikte, Avrupa’da en çok tarım kooperatifine sahip ikinci ülke Türkiye iken; en çok tarım kooperatifi üyesine sahip ülkenin de Türkiye olduğu görülmektedir. Bu rakamlar, Türkiye’de tarım kooperatiflerine katılımın olduğunu ancak işletmelerin ekonomik olmaması nedeniyle, kooperatiflerin işletmelere sunduğu hizmetin de göstermelik bir fayda sağladığını ortaya koymaktadır.

Tablo-3: Kooperatif üyesi işletmelerin üretim sürecini gösterir grafik

Bu sebeple, Türkiye’de tarımsal örgütlenmede öncelik, örgütlenmenin yapı taşı olan tarımsal işletmelerin yapısal sorunlarını giderecek ve âdeta bu sorunları giderilerek birim alandan en fazla verimin alınacağı ekonomik büyüklüğe sahip tarımsal işletmeler yaratacak bir modelin benimsenmesi olacaktır. Bunun için de kişisel öğelerin öne çıktığı örgütlenmelerden ziyade, parçalanmış arazileri sermaye olarak gören ve örgütleyen, kârını sermaye sahiplerine dağıtan bir modele ihtiyaç vardır. Bu amaca ise, ancak bir sermaye ortaklığı olan anonim ortaklıklarla ulaşılabilecektir.

IV. Çiftçi Tipi Anonim Ortaklık Modeli ve Modelin Tarımsal Örgütlenme Politikası Olarak Benimsenmesi

Anonim ortaklıklarda sermaye, kooperatiflerden farklı işlevlere sahiptir. Anonim ortaklıklardaki sermayenin korunması ilkesinin, şirket alacaklılarını ve ortaklarını koruma amacının getirdiği kurallar, sermayenin ortakların müdahalesiyle şirket çatısı altından çıkmasına engel olmaktadır. Böylece sermaye unsuru haline gelen tarım arazileri bir yönetim altında işlenmeye devam edilebilecek ve üretimden sağlanan gelir kâr olarak pay sahiplerine dağıtılabilecektir. Örneğin kooperatiflerdeki açık kapı ilkesiyle kooperatife üye olan ortaklar getirdikleri sermayeyi ortaklıktan ayrılırken geri alabilmektedir. Ayrıca kooperatiflerde sermayenin pay sahiplerine kâr dağıtmaya odaklanmadığını belirtmiştik.

Bu noktada ortaya çıkan en önemli soru şudur: Arazi sahipleri, arazilerini sermaye olarak şirkete vermeye nasıl ikna edilecektir? Bize göre, arazi sahiplerini arazilerinin mülkiyetini kaybetmeden, kuracakları şirket lehine arazileri üzerinde sermaye olarak kullanım ve faydalanma hakkı tesis etmesi bu soruna uygun bir çözüm sunacaktır. Bunun için arazi sahipleri, kuruluşta veya sermaye artırımında, tarım arazileri üzerinde sermaye olarak şirket lehine belirli süreyle intifa hakkı veya kiracılık hakkı kurmayı taahhüt edeceklerdir. Bu durumda taahhüt sahiplerinin sermaye borcu, tarım arazileri üzerinde şirket lehine intifa hakkı kurmak veya kiracılık hakkı kurmak olacak ve anonim ortaklığa ayni sermaye getirilmesine ilişkin, başlıca 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) m. 128, 342 ve 343’te yer alan hükümler uygulanacaktır. Ancak doktrinde ve uygulamada pek görülmeyen, sermaye olarak şirket lehine intifa hakkı veya kiracılık hakkı kurulmasına ilişkin usulün tespiti gerektiğinden, çalışmada buna önemli bir yer ayrılmış, sermaye olarak tarım arazileri üzerinde şirket lehine kurulacak intifa hakkı ve kiracılık hakkı için model önerileri yapılmıştır.

Sermaye olarak şirket çatısı altında bir araya getirilecek ve tarımsal üretim yapılacak araziler, bir doğal varlıktır ve içerisinde yaşam barındırmaktadır, yani yaşayan varlıklardır. Ancak yoğunlaşan konvansiyonel tarımla birlikte tüm dünyada ve ülkemizde toprak canlılığını yitirmiş, ekosistemdeki temel işlevlerini yerine getiremez hale gelmiştir. Bu nedenle ve iklim kriziyle mücadele ve uyum için duyulan ihtiyaçlarla birlikte ÇAO çatısı altında bir araya getirilen arazilerin onarıcı tarım yapmaya özgülenmesi gerektiği düşünülmüştür. Onarıcı tarım, besleyici ve sağlıklı gıda üretirken toprağı, ekosistem hizmetlerini ve döngülerini koruyan ve iyileştiren her türlü teknik ve uygulamayı kapsayan bir yaklaşımdır. Bu doğrultuda ÇAO’nun faaliyet konusu “onarıcı tarım yapan tarımsal işletme kurmak ve yönetmek” olarak belirlenmiştir. Böylece ÇAO yönetimine bir sınır çizilmiştir.

ÇAO’da, özellikle ülkemizdeki arazi sahiplerinin finansal ve ekolojik okuryazarlık seviyesi nedeniyle, yönetimin profesyonelliğine olan ihtiyaç dile getirilmiş, ancak profesyonel yönetim için bir kriter belirlemek güç olacağından 08.09.2006 tarih, 26283 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Tarımsal Yayım Ve Danışmanlık Hizmetlerinin Düzenlenmesine Dair Yönetmelik” kapsamında bir tarım danışmanıyla tarımsal danışmanlık hizmet sözleşmesi yapılmasının zorunluluk olarak düzenlemesinin faydalı olabileceği düşünülmüştür.

Tablo-4: ÇAO modelinin üretim sürecini gösterir grafik

Sermaye unsuru, faaliyet konusu ve yönetimiyle bir model olarak tasarlanan ÇAO’nun, Türk tarımsal örgütlenme politikası olarak benimsenebilmesi ve uygulamaya geçebilmesi için anonim ortaklıklara yüklenen vergisel yükümlülüklerden belirli koşul ve süreyle muaf tutulması gerektiği çalışmada belirtilmiş ve TTK’de bir ek madde düzenlemesi veya ÇAO hakkında müstakil bir kanuni düzenleme yapılması önerilmiştir. Söz konusu düzenlemede, ÇAO’nun faaliyet konusuyla uyumunu sağlamak için, ÇAO’ların onarıcı tarım yaptığı müddetçe vergisel muafiyetlerden faydalanabileceği bir sistem oluşturulmuştur. Önerilen düzenlemedeki “kamu yararı” anayasa maddeleriyle ve söz konusu düzenlemenin getireceği ekonomik ve ekolojik faydayla açıklanmıştır. Özetle belirtmek gerekir ki; Anayasamızın 166. maddesinin, 44. ve 45. maddelerle birlikte yapılacak yorumu; bizi, tarım arazilerimizden en fazla verimi alacak teşkilatlanmayı/örgütlenmeyi kurmanın, devlete bir görev olarak verildiği sonucuna ulaştırmaktadır.

V. Sonuç

Mevcut TTK hükümleri ve ilgili mevzuat çerçevesinde kurularak faaliyet gösterebilecek ÇAO’yu, anonim ortaklıkların vergisel yükümlülüklerinden muaf tutacak ve bir destek sistemi oluşturacak mevzuat düzenlemesiyle birlikte Türk tarımında yaygınlık kazanabilecektir. ÇAO modeli, sermaye unsuru haline getirdiği sınırlı miktardaki ve parçalara bölünmüş ve küçülmüş durumdaki arazilerin, verimli şekilde kullanımını sağlayacak bir örgütlenme olmakla birlikte; faaliyet konusuyla ve bu faaliyet konusunun desteklenmesiyle toprağı onararak toprak canlılığını artıracak, ekosistem hizmetlerini güçlendirecek ve sağlıklı gıda üretecek bir işletme olacaktır. Hem iklim değişikliğiyle mücadele edecek ve bu değişime uyum sağlayacak işletmeler oluşturulacak hem de milletin efendisi olması gereken çiftçiler efendileştirilecektir.

Anahtar Kelimeler: Tarımsal İşletmeler, Tarım Kooperatifleri, Tarım Arazileri, Ayni Sermaye, İntifa Hakkı